Blog

Nedir Bu EPD’ler?
Nedir Bu EPD’ler? Emine Gözde Aydın EPD Belgesi nedir sorusuyla son zamanlarda sıkça karşılaşır olduk. EPD – Çevresel Ürün Beyanları (Environmental Product Declarations), özellikle ihracatla uğraşan şirketlerin talep ettiği bir belgelendirme sistemiyken, artan bir hızla farklı sektörlerde de yer bulmaya başladı. Peki nedir bu EPD belgesi? Neden bu belgelere ihtiyaç duyulur ve neden alınması gereklidir? Bu yazıda bu soruların cevaplarına ve birçok detaya daha yer vereceğim. EPD Belgesi Nedir? Öncelikle EPD belgelerinin ne olduğuyla başlayalım. Tip 3 çevre etiketi olarak tanımlanan Çevresel Ürün Beyanları (EPD), ürünlerin LCA (Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi) çalışmaları sayesinde ortaya çıkarılmış çevresel verileri ve bununla bağlantılı olan diğer bilgileri ISO 14025 uluslararası standartlara göre raporlayan, bağımsız doğrulanmış belgelerdir (ISO 14040, 2006). EPD belgeleri hammadde eldesi, enerji kullanımı ve verimliliği; malzeme ve kimyasal madde içeriği; hava, su ve toprağa verilen emisyonlar; atık oluşumunu nicel olarak ortaya koymaktadır. Ticaret odaklı olup, LCA kapsamında ekonomik faaliyetlerin çevresel etkilerini ve üretim sürecinde meydana gelen çeşitli emisyon değerlerini dikkate alırken, bağımsız şekilde, üreticinin sağladığı bilgilerle hazırlanan EPD’ler, ürünün teknik tanımı, üretici firma detayları ve LCA sonuçlarından meydana gelir. EPD gibi çevre etiketleri, ürünlerin çevresel performansını değerlendiren, bir çeşit çevre performans ölçütüdür ve aynı zamanda sürdürebilirlik ölçütü olarak da kullanılabilmektedir. EPD Belgeleri ile; Çevresel performans karşılaştırması yapılabilir, Sürekli çevresel gelişiminizi yansıtılabilir, İlgili çevresel etkilerin bilgileri sunulabilir. EPD belgeleri karar vericiler tarafından aşağıdaki şekilde de kullanılabilir; Kuruluş içi çevre yönetimi – Ürün performansı denetleme ve iyileştirme, Kurumlar arası – İlgili ve güvenilir bilgi ile ürün performans iletişimi, Firmadan tüketiciye – Çevresel farkındalık iletişimi, Müşteri – EPD belgesi tanıtımı ile müşteri beklentilerinin karşılanması/doğrulanması. Şekil 1: Yıllara göre EPD Belgeleri Yıllara göre bakıldığında EPD Turkey ve The International EPD System ile eş zamanlı olarak yayınlanan EPD belgesi sayısı pek çok sebebe bağlı olarak değişmektedir. Özellikle ekonomik istikrarın son iki yılda dalgalanması, üretici firmaların bu tip harcamalara karşı mesefeli durmalarına neden olmuştur. Ancak ihracat gibi şirketler için önemli olan ticari faaliyetlerde zorunlu tutulan EPD belgesine olan talep gün geçtikçe artmaktadır. Şekil 2: Sektörlere göre EPD Belgeleri Sektörel bazda yayınlanan EPD sayısı ise yine ihracata bağlı olarak dağılıyor diyebiliriz. Ülkemizin ihracatta en büyük kalemine sahip olan yapı ve inşaat malzemeleri sektörü EPD belgelerinin yayınlanmasında da başı çekmektedir. EPD Belgesi Nasıl Alınır? Peki nasıl alınır bu EPD belgesi? EPD belgelendirme sürecinin ilk dört aşaması genellikle LCA alanında uzman danışmanlık firmaları tarafından yürütülmektedir. Fakat LCA uzmanına sahip firmalar bu çalışmaları kendi içinde de yürütebilir. Belgelendirme süreci, üretici firma ve danışmanlık firmasına da bağlı olup minimum 2 ay olmak üzere değişkenlik göstermektedir (EPD Turkey). Her EPD Kayıt Operatörü üzerinden alınan EPD belgelerinin süresi PCR dokümanında belirtilir. Genel olarak yapı malzemelerinde 5, diğer ürünlerde 3 yıllık geçerlilik söz konusudur. EPD geçerlilik süresinin sonunda tekrar değerlendirme yapılarak EPD belgesinin devam edip edilmeyeceğine karar verilir. Karar aşamasında üretim süreçlerindeki değişiklikler ve çevresel performans değişimi etkin rol oynar. EPD belgesi alınabilmesi için ürünün hammaddeden fabrika çıkışına (beşikten kapıya) kadar tüm evrelerinin LCA modellemesi ile çevresel etkilerinin hesaplanması gerekiyor. Bu çalışmalar teknik uzmanlık gerektirdiği için dışarıdan bir danışmanlık hizmetinin alınması uygun görülmektedir. LCA çalışması bittikten sonra eğer yapı ürünü ise EN 15804 normuna da uygun raporlanarak EPD belgesi ile EPD Kayıt Operatörüne başvuruda bulunuluyor. Kurum kanalıyla LCA uzmanı bağımsız üçüncü kişiler tarafından değerlendirmeye alınır. Değerlendirme sonucuna göre EPD belgesine hakkınız teyit edilir ve ulusal ve uluslararası internet sitelerinde yayınlanarak tüm dünyaya duyurulur. EPD Kayıt Operatörü nedir dediğimiz de ise dünya genelinde birden fazla operatör bulunmaktadır. Ülke bazında farklılık gösteren bu operatörlerin başlıcaları şöyledir: Alman IBU, Amerikan UL, Fransız PEP Ecopassport, Güney Kore KITECH ve İsveç The International EPD System. Bununla beraber EPD Turkey, İsveç menşeili The International EPD System’in bölgesel yürütücüsü olan Sürdürülebilir Üretim Ar-Ge ve Tasarım Merkezi – SÜRATAM tarafından yürütülen, uluslararası onaylı ISO 14025 ve EN 15804 uyumlu EPD belgelerinin Türkiye’deki tek yetkili kayıt kurumudur. EPD Turkey, 2014’ten bu yana farklı sektörlerden üreticilere EPD belgesi kayıt hizmeti vermektedir. Kayıt hizmeti ile birlikte sürdürülen veri tabanı projesi TuRCoMDat ile, Türkiye’de üretilen firma spesifik yapı malzemesi ürünler ve Türkiye’ye özgü üretim verileri ile iklim değişikliği başta olmak üzere çevresel performans bilgisini erişilebilir kılmayı amaçlamaktadır. TurCoMDat’ın Türk yapı malzemeleri üreticilerine Avrupa’da gelişen yeşil bina pazarına da giriş imkanı sağlaması amaçlanmaktadır. Yeşil Bina Sertifikaları: EPD belgeli yapı ürünleri Amerikan LEED, İngiliz BREEAM ve Alman DGNB gibi yeşil bina sertifikasyon sistemlerinde ilave puan sağlayarak üretici firmaların bu belgeleri almasını teşvik etmektedir. Bunun yanısıra uluslararası geçerli olduklarından dolayı yapı ürünleri üreticileri EPD beyanları yoluyla çevre ve sürdürülebilirlik duyarlılığını kurumsal bir sorumluluk olarak da gösterebilmektedirler. Bu anlamda, EPD’li ürünler mimar ve müteahhitlere kolaylık sağlarken yapı ürünleri üreticilerine de yeni pazar fırsatları sunmaktadır. EPD Belgeleri, Avrupa Standartlar Komitesi (CEN) Yapılarda Sürdürülebilirlik Normunda (CEN 350) tanımlanan ve yapı ürünlerinin çevresel etkilerinin değerlendirilmesi çerçevesini belirleyen EN 15804 normuna uygun olarak hazırlanmalıdır. Sürdürülebilir Tedarik/Satın Alma: ISO 14025’e göre EPD’lerin amaçlarından biri de daha düşük çevresel etkilere sahip olan ürün kullanımını ve üretimini teşvik etmektir. Birçok ülkede satın alma ve ürün tedarik uygulamaları kanunlarla belirlenmiş olup, Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliğinin de bu çerçevede uygulamaları bulunmaktadır. EPD belgeleri aleni ve şeffaf bilgi beyanı ile bu gereklilikleri yerine getirmektedir. EPD’ler uluslararası standartlara uygun biçimde hazırlandığı ve ISO 14025 yönetmeliğine dayandığından sürdürülebilir ürün tedariği uygulamalarına uygundur. Belirlenmiş ürün grupları olmadığı için hiçbir kısıtlama olmadan tüm ürün ve servisler için EPD belgesi alınabilir. Karbon Nötrleme: Avustralya Hükümeti Çevre ve Enerji Bakanlığı ve Avusturalya EPD Programı, Avustralyalı Çevresel Ürün Beyanlarının artık hızlı bir süreçle karbon nötr sertifikasyon kazanabileceğini duyurdu. Bu, Avustralya’da karbon nötr sertifikası elde etmek için bir EPD geliştiren veya geliştiren işletmeler için daha kolay ve daha uygun maliyetli hale getirecektir. Süreç şu anda sadece Avusturalya EPD Sekreterliği aracılığıyla Uluslararası EPD® Sistemine kayıtlı EPD’ler içindir. Tüm bu bilgilerin ışığında anlaşılmalıdır ki; EPD belgeleri yerel yahut uluslararası ticarette bariyer haline gelmeye başlamıştır. Çevreye daha duyarlı ürünlerin kullanımı için önemli bir karar verme aracı olarak kullanılabilecek EPD’lerin birbirinden çok farklı sektörleri etkisi altına aldığını görüyoruz. Umuyoruz çevresel bilinç giderek artar ve üreticiler benzer sürdürülebilirlik çalışmalarında yer almaya hızla devam ederler. EPD Turkey , Çevresel Ürün Beyanları – EPD® Nedir?. Available: https://epdturkey.org/epd-hakkinda/epd-nedir/ ISO 14040 2006, Environmental management, life cycle assessment, principles and framework, 2. ed. edn, ISO, Geneva.

Bu Sabah Alerji Hapınızı Aldınız Mı?
Bu Sabah Alerji Hapınızı Aldınız Mı? Seda Gazioğlu | Sustainability Consultant | Metsims Sustainability Consulting Bu sabah alerji hapınızı aldınız mı? Ben aldım ve suçlamak istemem ama belki de nedeni Amerika’daki petrol şirketlerinin atmosfere saldığı karbon dioksit. CDP’nin Carbon Mayors adlı bir raporuna göre 1988 yılından bu yana salınan sera gazlarının %71’inin sorumlusunun aralarında ExxonMobil, Shell, BHP Billiton ve Gazprom gibi 100 büyük şirket olduğu biliniyor. Atmosfere salınan sera gazlarının yarısından fazlasının kaynağı ise yine 25 petrol şirketi[i]. Bu şirketler her gün bindiğiniz araçlarınıza yakıt sağlıyor evet belki de bu araçları kullanmaktan başka yapacak bir şey yok diye düşünüyorsunuz ama her zaman başka bir çözüm mümkün ve elektrikli araçlarla dolu bir gelecek çok da uzakta değil. Örneğin Almanya 2030 yılında fosil yakıt tüketen araçları yasaklayıp elektrikli araçlara geçeceğini açıkladı [ii]. Umarım bu durum geç kalınmadan ülkemizde de uygulanabilir bir çözüm olur ve dünyanın en pahalı petrolüne bütçe ayırmaktan kurtuluruz. Tabi iş petrolü kısıtlamak ile bitmiyor, bu sera gazı yayan büyük şirketler arasına kömür üreticileri de var. Ülkemizde de kömür termik santrallerde elektrik üretimi amacıyla kullanılıyor. Tabi bu santrallerde kullanılan kömürün %51’i yurtdışından ithal ediliyor. Kömür santrallerde yakılırken veya siz araçlarınızda keyifli bir seyahat ederken fosil yakıtlar havaya karbondioksit ve diğer kirleticileri yayıyor, soluduğumuz havada daha fazla CO2 olmaya başlıyor, hava kirleniyor ve karbondioksit artışı sera gazı etkisini arttırıp iklim değişikliğine neden oluyor; diğer bir yandan da kirli hava insanları hasta ediyor. Normalde çiçeklerin çoğalmasını sağlayan polenler bahar aylarında nefes almamızı engelleyecek düzeye çıkıyor ve bizlerin polen alerjisini kötü etkilemeye başlıyor. Çünkü zavallı çiçekler, yüksek sıcaklık ve kirli hava ile karşılaştırıldıklarında biz insanlar gibi bulundukları ortamı terk edemiyor ve tam tersi nesillerinin devamı için savaşmaya başlıyor ve daha fazla polen yaymaya çalışıyorlar. Polen alerjilerinin hava kirliğili ile bağlantısı aşikar çünkü bu alerji ilk olarak sanayi devriminin başlamasıyla görülmeye başlamış. Daha fazla polen nedeniyle polen alerjileri artıyor ki zaten 2060 yılına kadar Avrupa’da görülen astım oranlarının iki katı artması bekleniyor[iii].Sonuç olarak ben bugün bile sabahları alerji hapımı alıyorum veya siz astım spreyinizi çantanıza atmadan evden çıkamıyorsunuz. Bugün havayı kirleten ve havadaki karbon yoğunluğunun %40’ından sorumlu olan kömürün maliyeti keşke sadece her sabah aldığımız alerji hapları olsa [iv]. Türkiye’de kömür ve linyit kaynaklı enerji sektörünün tahmin edilen sağlık etkileri çok daha büyük; 2876 prematüre doğum nedeni ile ölüm ve sayısız akciğer kanseri vakası. Çünkü kömür yakılırken sadece karbondioksit değil, cıva, kalıcı organik bileşikler, dioksinler ve ozon da çıkıyor ve bunlar insanları zehirliyor.[v] İklim değişikliği ile ilgili duyabileceğiniz bir sonraki sorunumuz ise ozon kirliliği olabilir. Şimdiye kadar sadece ozon tabakasının incelmesi nedeniyle karşımıza çıkan ozon aslında ortamda yüksek konsantrasyonlarda bulunduğunda tehlikeli bir hal alıyor. Ozon havada NOx ve VOC moleküllerinin fotokimyasal reaksiyonları nedeniyle oluşuyor ve sıcak hava bu reaksiyonları hızlandırıyor. Dolayısıyla önümüzdeki 50 yılda daha da ısınacak hava nedeniyle bu kavramla biraz daha haşır neşir olacağız. Bu arada ozon kirliliği de astım, kronik akciğer rahatsızlıkları gibi hastalıklara neden oluyor[vi]. Üzücü hastalık ve ölümlerin yanında kömür daha yanmadan da can alıyor. Türkiye’de kömür madenlerindeki kazalar sonucu 30 yılda 1580 madenci hayatını kaybetti. 3 sene önce yaşanan Soma faciasında ölen 301 kişi de hala aklımızda. Yaşadığımız bir diğer iklim değişikliği etkisi de aşırı iklim olayları. Bu kavram şiddetli yağış ve sel, fırtına, dolu, sıcak hava dalgası, şiddetli kar, yıldırım, soğuk hava dalgası, toprak kayması, sis ve hortumu olarak tanımlanır. Aşırı iklim olayları iklime karşı kırılgan olan tarım faaliyetlerini olumsuz etkiliyor. Örneğin her sene bir sebzeyi ya da meyveyi pahalıya satın alıyoruz. Bir sene dolu olayı Malatya’daki kayısı rekoltesini düşürüyor ya da sel portakalı vuruyor ve biz portakalı 3 katı fiyatına satın alıyoruz. Türkiye’de ürün çeşitliliği bol o yüzden durum daha az tehlikeli ancak kısıtlı ürün yetiştirebilen V20 ülkeleri (The Vulnerable Twenty Group) gibi ülkeler aşırı iklim olaylarına çok daha duyarlı olacak ve belki de gıda kıtlığı yaşanacak. Kısıtlı gıda da insanların beslenmesini kısıtlayacağı için insanlar hastalıklara daha da duyarlı hale gelecek ve bozulan iklim ve hava kimyası şartları daha da zorlaştıracak. Aslında tüm bunlar; kullandığımız ilaçlar, yaşadığımız hastalıklar, gıda kısıtları aslında iklim değişiklinin sadece kutup ayılarını etkilemediğini bugün, doğrudan ve dolaylı olarak şimdi bizleri etkilediğini gösteriyor. Birkaç büyük şirketin para kazanmasının bedelini bugün yeryüzünde yaşayan 6 milyar insan farkında olmadan hasta olarak ödüyor ve bu bedel sadece ülkemizde 2.9 – 3.6 milyar dolar arasında ve bu para insanların cebinden çıkmakta kalmayıp sağlıklarından da çıkıyor. Fosil yakıt tüketsin ya da tüketmesin her insan o 25 şirketin neden olduğu faturayı ağır ödüyor ancak faturayı kimin kestiğini kimse bilmiyor. İklim daha da değişecek, ülkeler kuraklaşacak, ekosistem değişecek ve koşullar çok daha zorlu hale gelecek. İklim değişikliği var ve bir gerçek, beklenen senaryolar korkutucu, önlem alınması gereken gün BUGÜN. [i] https://www.cdp.net/en/articles/media/new-report-shows-just-100-companies-are-source-of-over-70-of-emissions [ii] http://www.milliyet.com.tr/2030-da-benzinli-arac-kalmayacak-dunya-2264858/ [iii] Lake et al. (2016). Climate Change and Future Pollen Allergy in Europe. Europe and Global Climate Change. doi:10.4337/9781847204264.00009 [iv] http://www.metsims.com/single-post/2017/08/03/Ne-yap%C4%B1yoruz-biz [v] Schmidt CW. 2016. Pollen overload: seasonal allergies in a changing climate. Environ Health Perspect 124:A70–A75; http://dx.doi.org/10.1289/ehp.124-A70 [vi] https://www.giss.nasa.gov/research/features/200402_tango/ [vii] http://env-health.org/IMG/pdf/19052015_hr_coal_report_turkey_final.pdf

Ne Yapıyoruz Biz?
Ne Yapıyoruz Biz? Seda Gazioğlu | Sustainability Consultant | Metsims Sustainability Consulting Türkiye 2017 yılının ilk 6 ayı için elektrik enerjisi üretimi %35’ini dogalgazdan, %24’ünü hidro enerjiden, %32’ini kömürden ve sadece %9 gibi küçük miktarını hidro hariç yenilenebilir kaynaklardan üretiyor. Türkiye’de mevcut olan kömür kaynaklarını kullanmak üzere yeni birçok termik santraller kurulmasının planlandığını da duyuyoruz. Ancak böyle bir planın etkileri çevresel, iklimsel ve ekonomik olarak incelenmeli. Şekil 1 Türkiye Elektrik Enerjisi Kaynak Dağılımı (2017/Ocak-Temmuz) Yenilenebilir yani kaynakları sınırlı olmayan enerji kaynağı olan hidroelektrik, rüzgar, jeotermal ve biogaz enerji dağılımında %35’lik bir yer tutuyor. Tabi ki burada hidroelektrik santrallerin Türkiye’deki işletme yöntem doğan sıkıntılar ve doğaya etkileri tartışmalı. Büyük bir payı %35’lik bir oranla doğalgaz alırken onu toplam %31’lik bir oranla kömür izliyor. Ancak bu payın önümüzdeki yıllarda kömüre yapılan yatırımlar ve devlet teşvikleri nedeniyle daha da artması beklenmekte. Yapılması planlanan 80 yeni kömür ile çalışacak termik santral var ve bunların kapasitesinin 67 GW olması bekleniyor; yani Türkiye dünyada kömürden enerji üreten 3. büyük ülke olma yolunda[1]. Nükleer enerji misali kömür de bir yerli enerji kaynağı gibi algılanıyor. Aslında 2017 yılında elektrik üretimi için kullanılan kömürün %51’ini dışarıdan satın aldık. Ancak bu durum ülke ekonomisine olumsuz etki yapıyor. Görünen o ki Avrupa genelinde 1800’lü yıllarda başlayan kömüre ilgiyi Türkiye 220 yıl sonra yakalamayı hedeflemekte. Halbuki Dünya’daki enerji trendi bambaşka bir yolda. İngiltere, Belçika ve Danimarka, Portekiz, Finlandiya ve Kanada gibi ülkeler kömürden vazgeçiyor ve birkaçı da vazgeçmiş durumda. 2016 itibariyle 170 ülke yenilenebilir enerji hedeflerini harekete geçirmek için stratejiler üretiyor. World Economic Outlook (WEO)tarafından yayınlanan Dünya Enerji Görünümü” raporuna göre küresel enerji talebindeki son 10 yılda %45’lik artışı karşılayan kömür 2040 yılına kadar sadece %10’luk bir artışı karşılayacak. Fosil yakıt kaynaklı CO2 salınımlarının bizlere etkisi ne? İklim değişikliğine sebep olan en kirli enerji kaynağı kömürden elektrik üretimi kaynaklı emisyonlar 0.91 kg/kWh ve 0.790 kg/kWh ile başı çekiyor.Paris Anlaşması’na göre ortalama küresel sıcaklık artışının yüzyılın sonuna kadar 1,5 ila 2 derece arasında sınırlandırılması konusunda büyük önem taşıyan karbondioksit salınımlarının en büyük kaynağı enerji üretim ve tüketim faaliyetleri. Buna göre enerji kaynaklı emisyon miktarlarında en büyük paya ve en büyük salınıma sahip olan kaynak KÖMÜR. Ve Türkiye’nin gelecek planlarında 80 yeni kömür santrali var, ilginç değil mi? Şekil 2 1 kwh elektrik üretiminde ortaya çıkan CO2’nin kaynak yüzdesi Şekil 2’de görüldüğü gibi 1kWh elektrik üretilirken ortaya çıkan emisyonun %55’i kömürden kaynaklanıyor. Türkiye’nin karbon ayak izinin %73’ü enerjiden kaynaklanıyor. Yani Türkiye’nin toplam karbon ayakizinin %40’ı sadece kömür yakmaktadan kaynaklanıyor. Buna göre en büyük etkinin 1 kWh elektrik üretimi başına 1,1 kg CO2’lik bir emisyonla kömürden kaynaklandığını görüyoruz. Daha sonrasında da 1,08 ile petrol ve 0,6 kg CO2 ile doğalgaz geliyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının etkisinin de grafikte görülemeyecek kadar küçük olduğunu görüyoruz. Şekil 3 Enerji kaynakları ve emisyon salınımları (Metsims-SimaPro Ecoinvent kullanılarak yapılan hesaplamalar kaynaklıdır.) Kömürün etkisi sadece iklime değil Kömürün yakılması sırasında karbon monoksit (CO), PM10 gibi emisyonlar ortaya çıkıyor. Bunlardan PM10 için Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün belirlediği sınır 22 µg/ m3 iken Türkiye’de bizim soluduğumuz havada bu miktar 60 µg/ m3 civarında[3]. Yüksek PM10 oranının akciğer kanseri risklerine, kalp ve solunum yolu rahatsızlıklarına neden olduğu bir gerçektir. 2010 yılında hava kirliliğinin neden olduğu 400 000 prematüre doğum yaşandığı tahmin edilmektedir[4]. Türkiye’de kömür üretiminde son 30 yılda 1580 madenci hayatını kaybetti[5]. 2014 yılında Soma Faciası nedeniyle 301 madenci aynı madende hayatını kaybetmişti. İklim değişiyor ya biz? Aşırı İklim Olayları şiddetli yağış ve sel, fırtına, dolu, sıcak hava dalgası, şiddetli kar, yıldırım, soğuk hava dalgası, toprak kayması, sis ve hortumu olarak tanımlanır. Buna göre 2016 yılında 2010’a göre aşırı iklim olayları sayısı %50 arttı ve kentlerin sık sık su altında kaldığı 2015’teki olaylardan sonra, en çok aşırı hava olayı yaşanan ikinci yıl oldu. 752 aşırı iklim olayı yaşanan 2016 yılında 341 fırtına ve hortum, 144 su baskını yaşandı [6]. Her yaz bizi bunaltan yüksek sıcaklıklardan şikâyet ediyoruz, klimalar her sene bir tık daha yüksek ayarda çalışıyor. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin 2007’de yayınladığı 5. Raporunda göre dünya son 60 yılda 0,6 derece ısınmış. 0,6 derecelik artışla neler yaşadığımızı tedirginlikle izlerken, yüzyılın sonuna kadar bu ısınmanın 1,5 ila 2 derece arasında kalması için ülkelerin, dolayısıyla emisyon yayan şirketlerin emisyonlarını kısıtlaması için Paris Anlaşması hedefler koyuyor. Her sene ya yaz geç geliyor ya da kış. Baharın nereye gittiğinden bahsediyoruz artık iki tane mevsim var yaz ve kış. İklim değişikliği gündelik hayatımızın bir gerçeği olmuş durumda. Yaz ortasında günlük güneşlik bir günün sonunda işten çıkıyoruz ancak birden fırtına kopuyor ve eve bile gidemeyecek duruma geliyoruz. Havanın dengesizliğinden bahsediyoruz, ama dengesiz olan hava mı yoksa bizler miyiz yoksa havanın dengesini bozan iklim değişikliği mi ? Başka bir çözüm mümkün mü? Avrupa ve Türkiye’nin yer aldığı güneş enerjisi haritasına bir bakalım. Burada Türkiye’nin birçok Avrupa ülkesinden daha yüksek güneş enerjisi potansiyeli olduğunu görmek zor değil. Orta ve Doğu Avrupa orta derecede güneş almayı temsil eden sarı ve yeşil renkte iken Türkiye’nin neredeyse %80’i en yüksek güneş alımını ifade eden kırmızı renklerde (Şekil 4). Şekil 4 https://britishbusinessenergy.co.uk/world-solar-map/ Almanya gibi potansiyeli düşük olan bir ülkenin 39 700 MW güneş enerjisi kapasitesiyle dünya 2. si olması, ondan neredeyse 2 kat yüksek potansiyele sahip Türkiye’nin ise 266 MW ile 33. sırada yer alması çözümün biraz teknolojisi gelişimi, yatırım ve bu konuda kararlılıkta olduğunu gösteriyor. Diğer yandan gerekli politika altyapısının olmaması ve teşviklerin doğru kurgulanmaması da bu potansiyeli değerlendirmemiz engelliyor. Tablo 1 Kaynaklarına göre enerji potansiyelleri[7] Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları potansiyeli Tablo 1’de görüldüğü gibi. 2016 yılındaki elektrik tüketimi 24 370 GWh olan bir ülke için hiç de fena bir potansiyel değil. Güneş enerjisi potansiyelinin tamamını kullanabilmek biraz zor görünse de enerji açığını kapatabilmek için çok iyi bir kaynak olabilir. Mevcut durum böyle iken kömüre yönelip toplam kurulu güçleri 67 GW olan yeni termik santraller kurmak atmosferimize yıllık toplam 1 milyar 784 milyon ton CO2e salınımına sebep olacaktır.. Bu durum, Paris Anlaşması hedeflerinde beyan ettiğimiz emisyon azaltım hedeflerini tutturmamızın önünde en büyük engel olacaktır (Şekil 5). Şekil 5 Paris Anlaşmasına göre Türkiye’nin emisyon hedeflefleri Almanya’da 0,5 CO2/kWh olan elektrik kaynaklı emisyonlar kömürden vazgeçme politikalarına bakılırsa daha da azalacak ancak Türkiye’nin ki 1,3 CO2/kWh seviyelerine yükselecektir. Eğer karbon vergilendirmesi yasal bir zorunluluk haline gelirse Türkiye’de üretilip ihraç edilen ürünler, Avrupa’dakilerle karşılaştırıldığında daha maliyetli hale gelecektir. Bir başka açı ile bakarsak enerjisi karbon yoğun olan bir Türkiye’de üretim yapmak pahalılaşırken yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişini sağlamış ülkelerdeki üretim daha cazip hale gelecektir. Başka bir çözüm mümkün. Yenilenebilir enerji teknolojisi, halk sağlığı için, iklim sağlığı için ve en son ekonomisinin devamlılığı için en büyük yatırım alanlarından biri olmalı. Bu amaçla devlet teşvikleri artmalı, kömürden uzak durulması için vergilendirmeler olmalı ve temiz enerji devrimi bugün başlamalıdır. Başka bir çözüm mümkün ama başka bir dünya değil. [1] http://env-health.org/IMG/pdf/briefing_ff_subsidies_and_health_turkish_final_version.pdf [2] Metsims Sustainability Consulting, Internal documents SimaPro ve Ecoinvent kullanılarak yapılan hesaplamalar [3] . Exposure to air pollution (particulate matter) in outdoor air. Copenhagen, WHO Regional Office for Europe, 2011 (ENHIS Factsheet 3.3) ( http://www.euro.who.int/__data/assets/ pdf_file/0018/97002/ENHIS_Factsheet_3.3_July_2011.pdf ) [4] http://env-health.org/IMG/pdf/150220_factsheet_air_and_health_turkey_en_final.pdf [5] http://www.dogrulukpayi.com/beyanat/54573eb274685 [6] https://350ankara.org/asiri-iklim-olaylari-2017-raporu/ [7] http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/47/1924/20179.pdf

Yapı Sektörü EPD Turkey ile Uluslararası Pazarlara Açılıyor.
Yapı Sektörü EPD Turkey ile Uluslararası Pazarlara Açılıyor. Yrd. Doç. Dr. İlker Kahraman Yapı sektöründe de sürdürülebilirlik konusu ön plana çıkmaya başlıyor. Daha çok çevresel açıdan yeterliliği ve etkin kaynak kullanımını tanımlayan bu “sürdürülebilirlik” ifadesi aslında ekonomik ve sosyal göstergeleri de içeriyor. İklim değişikliği, kaynakların azalması ve artan nüfus ile birlikte bu kaynaklara olan talebin artıyor olması sürdürülebilirliğin üç temelinden biri olan çevreyi ön plana çıkartıyor. Sürdürülebilir yapılar, yeşil binalar gibi terminolojileri her geçen gün artan sıklıkla duyuyoruz. Bunun nedeni yapı sektörünün çevresel performansının zayıf, daha pozitif bir ifadeyle iyileştirme potansiyeli yüksek bir sektör olmasından kaynaklanıyor. Bu yılın sonunda Paris’te de devam eden görüşmelerde iklim değişikliğinin yanı sıra yapı sektörünün kaynak tüketimi ve atık üretimi açısından en önemli sektörlerden biri haline geldiğini rakamlar tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi. %40 gibi bir oranla iklim değişikliğine neden olan sektörlerin başında Doğadan alınan kaynakların yaklaşık %50’si yapılarda kullanılıyor Dünyada ortaya çıkan atıkların %30’dan fazlası yapı sektörü kaynaklı Yapı Sektörü Uluslararası Pazara EPD Turkey ile açılıyor. Yapı kaynaklı birçok çevresel etkinin azaltılması için birçok değerlendirme sistemi geliştirilmiştir. Bu konuda dünyadaki gelişmelere paralel olarak Çevre Bakanlığı tarafından “Sürdürülebilir Yeşil Bina ile Sürdürülebilir Yerleşmelerin Belgelendirme Usul Ve Esaslarına Dair Yönetmelik” 2014’ün son ayında yayınlandı. Türkiye’nin de kendi yeşil bina etiketini çıkartmak için çalışmaları devam ediyor. Bu anlamda Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK) Konut sertifikası ile bu çalışmalara öncülük ediyor. Yapı sektöründe sürdürülebilirliğin belirlenen iklim değişikliği gibi ölçütlerde değerlendirilme ihtiyacı gün geçtikçe artmıştır. Bu gelişmelere bir cevap olarak İMSAD’ın da üye olduğu Avrupa Yapı Malzemeleri Üreticileri Birliği (Construction Products Europe) tarafından kurulan ECO Platform, EPD belgeli ürünleri Kasım 2014 tarihi itibari ile kayıt altına almaya başlamış ve bugün itibari ile farklı firmalar ait yaklaşık 500 EPD belgeli ürün bu listede yer almaktadır. Türkiye’den en son katılım aynı zamanda ECO Platform kurucu üyesi Metsims Sustainability Consulting tarafından KYK Yapı Kimyasalları A.Ş. ürünlerine yapılan EPD belgesi ile sağlanmıştır. EPD Belgelendirmesi ISO 14025 standardına uyumlu olarak Türkiye’nin ilk ve tek yerleşik EPD Kayıt Sistemi EPD Turkey tarafından yapılmıştır. EPD Turkey, Avrupa’daki EPD sistemlerinin sektörel bazda en kapsamlısı olan The International EPD System ile iş birliği içinde 2014 yılında faaliyete geçmiş ve kısa sürede yapı malzemeleri üreticileri için Pazar fırsatları yaratmıştır. Daha önce Almanya gibi farklı Avrupa ülkelerinden sağlanan EPD belgeleri uluslararası geçerli olarak EPD Turkey tarafından yayınlanmaya başlanmış ve geçen kısa süre zarfında en çok yayın yapan EPD sistemi olmuştur. Türkiye’nin sanayi firmaları destekli ilk ArGe merkezi olma gururunu yaşayan Sürdürülebilir Üretim Ar-Ge ve Tasarım Merkezi – SÜRATAM tarafından yönetilmekte olan EPD Turkey, belgelendirme hizmetlerini sadece Türkiye’de değil, Orta Doğu dahil Türkiye’ye komşu tüm ülkeleri kapsayacak şekilde sunmaktadır. Son yıllarda yayınlanan Avrupa Yapı Malzemeleri Yönetmeliğinde düzenlenen CE işareti kullanım gerekliliklerine EPD belgesi gerekliliği de eklenmiştir. Avrupa komisyonu tarafından geliştirilen EN 15804 uyumlaştırma standardını hızlı bir şekilde adapte ederek Türk üreticilerine EPD belgeleri ile ticari bariyerlerin konulmasının önüne geçilmiştir. Çevresel Ürün Beyanları (EPD) nedir? Tip III olarak tanımlanan Çevresel Ürün Beyanları (EPD), bir ürünün veya sistemin çevresel etki değerlendirmesi iletişimini ISO 14025’te tanımlanan ve ISO 14040-44 serisi LCA standartlarına uygun olarak sağlayan bir etiketleme olarak bilinir. EPD belgeleri, üretiminde hammaddenin doğadan elde edilmesi, üretimi ve yaşam sonu bertarafına kadar olan tüm süreçlerin şeffaf ve nicel olarak bilimsel bir yaklaşımla değerlendirildiği ve ürünün çevre performansını belirli etki kategorilerine göre hesaplandığı çalışmalardır. EPD belgeleri ürünün iklim değişikliğine etkiyi ifade eden karbon ayakizinin hesaplanmasının yanında diğer birçok çevresel yükü de şeffaf bir şekilde ortaya koyuyor. EPD Turkey Belgelendirme Süreci EPD Turkey tarafından yapılan belgelendirme süreci altı aşamadan oluşmaktadır: İlgili ürün için üretim süreçlerinden veri toplanması Toplanan verilerin, ISO 14040/44 Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (LCA) ve ilgili Ürün Kategori Kurallarına (PCR) göre hesaplanması İngilizce değerlendirme raporunun hazırlanması İngilizce EPD belgesinin tasarımı ve oluşturulması Bağımsız üçünü şahıslar tarafından uluslararası doğrulama ve Kayıt altına alma ve belgelerin yayınlanması Bunlardan ilk dört aşama genellikle LCA alanında uzman danışmanlık firmaları tarafından yürütülmektedir. Fakat LCA uzmanına sahip firmalar bu çalışmaları kendi içinde de yürütebilirler. EPD Turkey firmalarımıza gerekli bilgi desteğini vermektedir. Belgelendirme süreci üretici firma ve ürünün yanında çalışılan danışmanlık firmasına da bağlı olarak 3-6 aylık bir zamanı içermektedir. [infogram id=”epd-process-1h984wnjzwrz4p3″ prefix=”AMS”] Türkiye’de EPD belgeli yapı malzemelerinin sayısı her geçen gün artmaktadır.Yapı sektöründeki birçok firma EPD Turkey kanalıyla The International EPD System üzerinden yapılan belgelendirme sayesinde hem uluslararası pazarda hem de Türkiye’de farkındalık yaratmaktadır: AKKON ÇELİK SİSTEMLERİ, Çelik Yapı Ürünleri ALÇIBAY, Yapı Alçıları CREAVIT, Vitröz ve Fireclay Seramik Sağlık Gereçleri ÇİMSA, Kalsiyum Alümina ve Portland Çimentosu DALSAN, Yapı Alçıları ve Panel Ürünleri FIRAT PLASTİK, Beyaz ve Lamine PVC Profil IDEVIT, Vitröz ve Fireclay Seramik Sağlık Gereçleri KALE, Seramik Ürün Grubu KYK YAPI KİMYASALLARI, Yapıştırıcı Ürün Grubu NG KÜTAHYA, Duvar, Yer ve Porselen Karosu Ürünleri ODE Yalıtım, Cam Yünü, XPS, Elastomerik Kauçuk Isı Yalıtımı ve Bitümen Su Yalıtımı POLİSAN BOYA HOLDİNG, İç ve Dış Cephe Ürünleri SAINT-GOBAIN RIGIPS, Makine PRF25 Sıva Alçısı, Perlitli Sıva Alçısı, Standart Alçı Levha, Suya ve Yangına Dayanıklı Alçı Levha Ürünleri SARAY, PVC Panel, Alüminyum Panel ve Alüminyum Kompozit Panel Ürünleri SERANIT GRUP, Yer, Duvar ve Porselen Karosu Yayınladığımız EPD Belgelerinin yanında Türk üreticilerinin tüm ürünlerinin bir arada sergilendiği ve Avrupa’ya açık Türkiye Yapı Malzemeleri Çevresel Performans veritabanını da hazırlıyoruz. Gelişen dijital pazarda firmalarımızı en iyi şekilde temsil etmek için elimizden gelen çabayı harcayacağız. [1] EU COM (2011) 571, EU Roadmap to a Resource Efficient Europe Dr. Mimar İlker Kahraman, BSc. MSc. PhD. – EPD Turkey Yönetim Kurulu Başkanı Dr. İlker Kahraman sürdürülebilir yaklaşımlar ve sürdürülebilir yaşam alanları, enerji etkin tasarım stratejileri, yenilenebilir enerji uygulamaları, yaşam döngüsü analizi konularında çalışmakta ve bu çalışmalarını farklı sektörlerde uygulamaktadır. Mimar olan Dr. İlker Kahraman uzmanlık alanı olarak farklı malzemelerin çevresel etki değerlendirmeleri ve yaşam döngüsü analizleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Mimarlık disiplinin getirisi ile özellikle inşaatlarda kullanılan çok çeşitli yapı bileşeninin çevre dostu üretim sürecine geçmesi yönünde çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalar kapsamında; Küresel Çevre Fonu (GEF) tarafından desteklenen ve Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü (YEGM) tarafından Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) işbirliği ile yürütülen “Binalarda Enerji Verimliliğinin Artırılması” Projesinde “Türkiye Takım Lideri” olarak çalışmakta; TMMOB Mimarlar odası İzmir Şubesi “Enerji etkin çevre dostu yapılar” komisyonu başkanlığını yürütmekte ve Mimarlar Odası Genel merkezi tarafından aynı isimle oluşturulan komisyon üyeliği görevini yürütmektedir. Dr. İlker Kahraman aynı zamanda “Temiz Üretim Uzmanı” olarak UNIDO ve TTGV adına çalışmalar yapmakta, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve TMMOB Mimarlar Odası adına “Enerji Kimlik Belgesi Uzman Eğitmeni” olarak aktif görev almaktadır.

Yeşil Binalar ve Sürdürülebilir Yapı Malzemeleri
Yeşil Binalar ve Sürdürülebilir Yapı Malzemeleri Dr. Hüdai Kara Yeşil ve sürdürülebilir binalar yapılması yönünde tüm dünyada hızlı bir gelişme var. Bu gelişimin ana nedeni aslında yapı sektörü odaklı kaynak tüketimi ve iklim değişikliği gibi sorunların önüne geçebilmektir. Zira, yapı sektörü dünyadaki tüm kaynakların %50’sini tüketmekte ve %40 gibi yüksek bir oranla iklim değişikliğine sebep veren sektörlerin başında gelmektedir. Bu amaçla dünyanın birçok ülkesinde sürdürülebilir yapıların değerlendirilmesi ile ilgili sertifika sistemleri geliştirilmiştir. Türkiye’de de bilinen Amerikan LEED, İngiliz BREEAM, Alman DGNB yeşil bina değerlendirme sistemlerinin yanında Türkiye’nin ilk ve tek sistemi ÇEDBİK Konut Sertifikası gibi sertifikalar mevcuttur. Yeşil ve Sürdürülebilir Binalar Ülkemizde LEED sertifikası almış birçok proje bulunmaktadır. Bu yıl Türkiye bürüt 4,78 milyon m2 tamamlanmış LEED sertifikalı bina alanıyla dünya genelindeki sıralamada dokuzuncu sıradan sekizinciliğe yükseldi. Türkiye’de LEED sertifikası almış ve devam eden toplamda brüt 22,38 milyon m2 alana sahip 772 proje vardır. İlk 10 ülke listesi; Amerika dışında Dünya’da sürdürülebilir bina tasarım, yapım ve işletmesi alanında önemli gelişmeler elde eden ve LEED sertifikalı yeşil binalara olan talebin artmaya devam ettiği ülkeleri öne çıkartmaktadır. Amerika Yeşil Bina Konseyi (USGBC), tarafından oluşturulmuş yeşil binaların derecelendirilmesini sağlayan sertifika sistemi olan LEED sertifika sisteminde binaların sahip olduğu özelliklere göre yapılan puanlama sonucunda, 4 farklı seviyede LEED Sertifikası alınabilmektedir. 2016 yılının son çeyreğinde uygulamaya giren en son sürüm LEED v4’deki konu başlıkları ve alınabilecek olası puanların dağılımı aşağıdaki gibidir: Yapı Malzemeleri Üreticilerini Bekleyen Fırsatlar USGBC, tarafından da katkı verilen pazar araştırmalarına göre Türkiye’nin de içinde olduğu pazar gelişiminde, küresel yeşil bina talepleri büyüyerek her üç yılda bir ikiye katlanmaktadır. 70 ülkede yapılan bu araştırmaya göre Türkiye gibi ekonomiler ise bugünkü seviyelerinden iki ile altı kat arasında büyüyerek yapıda yeşil dönüşümün liderliğini yapmaktadırlar. Hiç kuşkusuz yeşil bina uygulamalarının temeli bu binalara uygun malzemelerin üretimi ve doğru seçimiyle ol olar seviyelerine ulaşması beklenmektedir. Hızla büyüyen bu sektörde çevresel duyarlılık ürün bazında alınan Çevresel Ürün Beyanları (EPD) ile sağlanırken yapı malzemeleri üreticilerine yurt içi ve dışı pazarlarda ticari fırsatlar sağlıyor. Türk yapı malzemeleri üreticilerinin üretmiş olduğu EPD belgeli ürünler hızla artmakta ve gelişen bu pazardan pay almaktadırlar. EPD belgeli malzemeler, çevresel performansı nicel olarak ifade ettiklerinden tasarlanan ve inşa edilen yapının iklim değişikliği olan etkisi gibi çevresel performansının kolay bir şekilde hesaplanmasına olanak tanıdıklarından tüm dünyadaki yeşil bina sertifika sistemleri tarafından kullanımları teşvik edilmektedir. ISO 14040/44 Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (Life Cycle Assessment, LCA) standardı uygulanarak değerlendirilen EPD belgeli ürünler, yeşil bina değerlendirmelerinde ilave puan katkısı sağlamaktadırlar. LEED, LCA çalışmalarının bina boyutunda da yapılması ve nicel olarak bina çevresel performansının hesaplanmasını da talep etmektedir. Yeni binalarda tüm bina için yapılacak LCA değerlendirmesi sonucunda toplamda 3 kredi alınabilmektedir. Mevcut binaların iyileştirilmesi durumunda ise bu krediler 5’e çıkmaktadır. EPD belgesi alımında ürün bazında LCA çalışması yapılması gerekliliği ve bu sayede 2 puanın da alınabilir olması nedeniyle LCA kredileri toplamda yeni binalarda 5, iyileştirme yapılan mevcut binalarda 7 olarak düşünülebilir. LEED değerlendirmesinde alınabilecek toplam kredi miktarı 110 olduğundan bu rakam azımsanamayacak kadar yüksektir. Yeşil ve sürdürülebilir yapılar hızla yükselirken beraberinde getirdiği risk ve fırsatların en iyi şekilde değerlendirmesi hem ülkemizin doğal kaynaklarını daha etkin kullanımı hem de ticari anlamda en yüksek kazancı sağlaması açısından önem taşımaktadır. Dr. Hüdai Kara Dr. Hüdai Kara iklim değişikliği stratejileri, karbon ve enerji yönetimi, düşük karbon ve sürdürülebilir teknolojiler, yenilenebilir enerji, yaşam döngüsü değerlendirmesi, atık yönetimi, araştırma ve geliştirme konularında metalürji ve malzeme endüstrilerinden kimya ve enerji endüstrilerine uzanan sanayi dallarında toplam 15 yılı aşan bir deneyime sahiptir. İngiltere merkezli Metsims Sustainability Consulting ve İstanbul merkezli Metsims Eğitim ve Danışmanlık firmalarının kurucu ortağı ve yöneticisidir. Malzeme bilimcisi olan Dr Hüdai Kara, Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (LCA) çalışmalarıyla birçok ürüne Çevresel Ürün Beyanı (EPD) belgesi almış, karbon ayak izi hesaplamalarıyla firmalar ve ürünleri kaynaklı iklim değişikliği risklerini ortaya çıkartmıştır. Özellikle yapı malzemeleri sektöründe yapmış olduğu çalışmalardan dolayı Avrupa Yapı Malzemeleri Üreticileri Birliği tarafından kurulan ECO Platform adına Türkiye’den seçilen tek doğrulayıcıdır. The International EPD System EPD sisteminin Türkiye’deki ilk ve tek doğrulayıcısıdır. Türkiye’de ilk defa uygulamalı karbon ayak izi ve yaşam döngüsü değerlendirmesi eğitimlerini vermiş olan Dr Hüdai Kara, akademisyenler dahil 100’ün üzerinde katılımcıya eğitmenlik yaparak ve uluslararası onaylı 50 üzeri LCA çalışması ile temiz üretim gelişimine öncülük etmektedir. Dr Hüdai Kara, Küresel Çevre Fonu (GEF) tarafından desteklenen ve Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü (YEGM) tarafından Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) işbirliği ile yürütülen “Binalarda Enerji Verimliliğinin Artırılması” Projesinde yapı malzemeleri LCA ve EPD uzmanı olarak görev yapmış, Türkiye için Entegre Bina Tasarımı Değerlendirmesi Raporu ve Uygulama Kılavuzuna katkı yapmıştır. Kendisi, AB araştırma ve geliştirme çerçeve programları olan Horizon 2020, 7. Çerçeve (FP7 NMT, Env.), Eureka, Eurostars ve Eko-İnovasyon proje başvurularında düzenli olarak hakemlik görevi yapmaktadır. Dr Hüdai Kara, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden lisans ve yüksek lisans, Oxford Üniversitesi’nden malzeme bilimleri dalından doktora derecelerine sahiptir. Kendisi International EPD System teknik komite, İngiltere Malzeme Enstitüsü, İngiltere Yenilenebilir Enerji Derneği üyesi ve ÇEDBİK Türkiye Çevre Dostu Binalar Derneği Malzeme komitesi başkanıdır.

EPD Turkey ve Yapı Malzemeleri EPD Veri Tabanı
EPD Turkey ve Yapı Malzemeleri EPD Veri Tabanı Yrd. Doç. Dr. İlker Kahraman Türkiye ve küresel pazarda ürünlerin çevresel performansları ile ilgili bilime dayalı, uzmanlarca doğrulanmış ve karşılaştırılabilir bilgi ve verilere son zamanlarda talebin artığını görüyoruz. Özellikle yapı malzemeleri sektöründe çevreye duyarlı ürünler talep edilmekte ve bu talep hızlı bir gelişme gösteren yeşil binalar nedeniyle katlanmaktadır. Bu gelişmelere paralel olarak Türkiye’de doğacak belgelendirme ihtiyacına cevap vermek amacıyla 4 Haziran 2013 tarihinde yerleşik belgelendirme sistemi EPD Turkey bir platform olarak faaliyete geçmiştir. 21 Nisan 2014 tarihinde firma temsilcileri, Çevre ve Şehircilik ve Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlıkları gibi farklı paydaşların katılımlarıyla Ankara’ da bir çalıştay organize edilerek EPD Turkey uluslararası belgelendirme sisteminden beklentiler ortaya konulmuştur. Bu beklentilere karşılık verebilmek için sanayi destekli Sürdürülebilir Üretim, Ar-Ge ve Tasarım Merkezi – SÜRATAM ile görüşmeler yapılmış ve 13 Aralık 2014 tarihinde The International EPD System yürütücüsü IVL Swedish Environmental Institute ile yapılan karşılıklı anlaşma ile EPD Turkey Çevresel Ürün Beyanları sisteminin SÜRATAM çatısı altında faaliyetini sürdürmesine karar verilmiştir. EPD Turkey, aradan geçen kısa sürede uluslararası geçerli 16 EPD belgesi ile tüm dünyada hızla büyüyen ve Türkiye’de yerleşik tek EPD belgelendirme sistemi olarak sanayinin ihtiyacı olan ürün belgelendirme faaliyetlerini yürütmektedir. Uluslararası pazarlarda geçerli İngilizce EPD belgelerinin yanından Türkiye’de gelişen yerel yeşil bina değerlendirme sistemlerini desteklemek amacıyla ve yerleşik bir sistem olmanın verdiği avantaj ile Türkçe EPD belgeleri de EPD Turkey tarafından verilmektedir. EPD Turkey, belgelendirme hizmetlerini sadece Türkiye’de değil, Orta Doğu dahil Türkiye’ye komşu tüm ülkeleri kapsayacak şekilde sunmaktadır. EPD Turkey tarafından sağlanan EPD belgeleri Avrupa’da satılan tüm yapı malzemelerinin çevresel performansının EN 15804 harmonize normu ile uyumlu olması için kurulan ECO Platform’da da yayınlanmaktadır. Bu sayede firmalarımızın sürdürülebilir ürün üretimi açısından Avrupa’da sayılı üreticiler arasına girmeleri sağlanmaktadır. Türkiye Yapı Malzemeleri EPD Veri Tabanı EPD Turkey tarafından sağlanan bir diğer yenilik ise Türkiye Yapı Malzemeleri EPD Veri Tabanı’nın kurulmasıdır. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Amerikan LEED, İngiliz BREEAM, Alman DGNB gibi yeşil bina değerlendirmelerine giren proje sayısı her geçen gün artmaktadır. EPD beyanı olan ürünler bu sertifika sistemlerinde ilave puan imkanları sağlamaktadır. Türkiye Yapı Malzemeleri EPD Veri Tabanı, yeşil bina uzman ve tasarımcılarına, mimarlara yeşil bina uyumlu malzemeleri seçme imkanı sunarken üretici firmalara da bu pazardan pay alma fırsatı sağlayacaktır. Ticaret odaklı (Business to business, B2B) olarak bilinen EPD belgeleri, EPD Turkey tarafından belgelenen ürünlerde The International EPD System logosunu kullanma hakkını da vererek nihai tüketiciye de ulaşma fırsatı sunmaktadırlar. EPD Belgesi nedir? Tip III olarak tanımlanan Çevresel Ürün Beyanları (EPD), bir ürünün veya sistemin çevresel etki değerlendirmesi iletişimini ISO 14025’te tanımlanan ve ISO 14040-44 serisi LCA standartlarına uygun olarak sağlayan bir etiketleme olarak bilinir. EPD’ler, üretiminde hammaddenin doğadan elde edilmesi, üretimi ve yaşam sonu bertarafına kadar olan tüm süreçlerin şeffaf ve nicesel olarak bilimsel bir yaklaşımla değerlendirildiği ve ürünün çevre performansını belirli etki kategorilerine göre hesaplandığı çalışmalardır. EPD belgeleri ürünün iklim değişikliğine etkiyi ifade eden karbon ayakizinin hesaplanmasının yanında diğer birçok çevresel yükü de şeffaf bir şekilde ortaya koyuyor. Özellikle yapı inşasında ve işletiminde karbon emisyonlarının sıfıra çekilmesinde de etkin olacak EPD belgeleri, yeşil bina sertifika ve değerlendirme sistemlerinde de ön plana çıkıyor. EPD Turkey belgelendirme süreci EPD Turkey tarafından yapılan belgelendirme süreci altı aşamadan oluşmaktadır: İlgili ürün için üretim süreçlerinden veri toplanması Toplanan verilerin ISO 14040/44 Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (LCA) ve ilgili Ürün Kategori Kurallarına (PCR) hesaplanması İngilizce değerlendirme raporunun hazırlanması İngilizce EPD belgesinin tasarımız ve oluşturulması Bağımsız üçünü şahıslar tarafından uluslararası doğrulama; ve Kayıt altına alma ve belgelerin yayınlanması Bunlardan ilk dört aşama genellikle LCA alanından uzman danışmanlık firmaları tarafından yürütülmektedir. Fakat LCA uzmanına sahip firmalar bu çalışmaları kendi içinde de yürütebilirler. EPD Turkey firmalarımıza gerekli bilgi desteğini vermektedir. Belgelendirme süreci üretici firma ve ürünün yanında çalışılan danışmanlık firmasına da bağlı olarak 3-6 aylık bir zamanı içermektedir. Tüm yapı malzemeleri Avrupa EN 15804 uyumlu olarak hazırlanmaktadır. Yrd. Doç. Dr. İlker Kahraman İlker Kahraman sürdürülebilir yaklaşımlar ve sürdürülebilir yaşam alanları, enerji etkin tasarım stratejileri, yenilenebilir enerji uygulamaları, yaşam döngüsü analizi konularında çalışmakta ve bu çalışmalarını farklı sektörlerde uygulamaktadır. Aynı zamanda Mimar olan İlker Kahraman uzmanlık alanı olarak farklı malzemelerin çevresel etki değerlendirmeleri ve yaşam döngüsü analizleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Mimarlık disiplinin getirisi ile özellikle inşaatlarda kullanılan çok çeşitli yapı bileşeninin çevre dostu üretim sürecine geçmesi yönünde çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmalar kapsamında; Küresel Çevre Fonu (GEF) tarafından desteklenen ve Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü (YEGM) tarafından Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) işbirliği ile yürütülen “Binalarda Enerji Verimliliğinin Artırılması” Projesinde “Türkiye Takım Lideri” olarak çalışmakta; TMMOB Mimarlar odası İzmir Şubesi “Enerji etkin çevre dostu yapılar” komisyonu başkanlığını yürütmekte ve Mimarlar Odası Genel merkezi tarafından aynı isimle oluşturulan komisyon üyeliği görevini yürütmektedir. İlker Kahraman aynı zamanda “Temiz Üretim Uzmanı” olarak UNIDO ve TTGV adına çalışmalar yapmakta, Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı ve TMMOB Mimarlar Odası adına “Enerji Kimlik Belgesi Uzman Eğitmeni” olarak aktif görev almaktadır. Yaşar Üniversitesi Mimarlık bölümünde akademik yaşamana devam eden İlker Kahraman aynı zamanda EPD Turkey Kurucu Üyesi ve Yöneticisidir.